Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

17Eyl/140

KÇG AŞISI GELDİ HANIIIIM! – Süleyman PEKİN

süleyman pekinKÇG AŞISI GELDİ HANIIIIM! – Süleyman PEKİN

BÇG Aşısı eskidi netekim. Malûmunuz Batı Çalışma Grubu’nun veremle - meremle direkt bir illiyeti yok ama kendi halkına ‘hasta’ muamelesi yapmada ötürü dolaylı bir bağ var.

28 Şubat’ın Çevik Bir öncülüğündeki kurmay fırtınasına, TİSK-TOBB-TESK-DİSK-TÜRKİŞ’ten oluşan “5’li Çete”ye, LPG yüklü ‘Amiral Gemisi’ medyaya ve işadamından öğretmenine, subayından gazetecisine değin başörtülü-sakallı-namazlı toplumun her kesimine karşı yürütülen “Cadı Avı”na karşı dimdik duran 2 kişiden biri rahmetli (Tacedddin Dergâhı’nda), biri sağ (Meclis’te Başkan Vekili).

O zaman zulüm görenler şimdi bihakkın zulmetmedeler. Sürekli İsrail zulmüne maruz kalan Filistinlilerin feleğin çarkı dönünce başa geldiğini ve tersinden Yahudilere zulme başladıklarını düşünün; işte AKP İktidarı.

Şimdinin BÇG’si ise Kozmik Çalışma Grubu yani KÇG; sendika ve STK mensuplarından esnaflara kadar herkesi AK olanlar ve “Diğerleri” aralığında fişleme mesaisinde. Herhalde MGK toplantılarında sık sık değişen “Kırmızı Kitap” yine değişmiş ve artık mevcut İktidarperestler haricindekiler külliyen ‘Sakıncalı’ hale gelmiş.

Bir İl Millî Eğitim Müdürü’nün dediği gibi “İstihbaratçılar sizin için iyi şeyler demiyi”; sanki 28 Şubat sürecinde “İyi uşaklar” mı deniyidi?

Hep yazıyor ve altını çiziyoruz; Türkiye’deki iç politik dengeler küresel konjonktürel gelişmelerden bağımsız düşünülemez, değerlendirilemez. Aynı şekilde Türkiye’deki iç politik dengelerde yaşanan değişimler de temelde ekonomik operasyonlardır, sermaye transferleridir.

28 Şubat’ta irtica ve kriz bahanesiyle ekonomide neler yaşandıysa şimdilerde de benzer ekonomik oyunlar oynanıyor. Tek farkı günümüzde olanın biraz da 12 Eylül kokması, yani 24 Ocak kararları gibi mevcut statükonun başka bir şeye evrilmesi de sözkonusu olabilir.

Türkiye’nin güneyinde (Irak, Suriye) sınır var mı, bilmiyoruz. Esad’la mı, Nusra’yla mı, IŞİD’le mi, Barzani’yle mi, Ebadî’yle mi komşuyuz yoksa İsrail’le mi, Amerika’yla mı; belirsiz. Ülkemizde 1,5 milyon mu Suriyeli var yoksa 3-4 milyon mu; o da TUİK enflasyon rakamları gibi sathî.

İŞID, güneyden insanlı giriş-çıkışlarını silahlı dalış-vuruşlara çevirir mi ve bu esnada Güneydoğu’da “Özyönetim” adı altında siyasî - malî özerklik ilânı edilir mi? Türkiye, etnik veya mezhep endeksli bir kavgaya mı sokulur yoksa Ak’lar / Kara’lar olarak mı çatıştırılır? Bu sorular sırtımızda kamburdur.

Dolayısıyla KÇG benzeri oluşumlar tarih de şahittir ki ekonomik gidişat haricinde uygulamacıların gidişini hızlandırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Yalnız giderayak çevre ülkelerin Türkiye’yle ilgili ne kadar çözümsüz sorunu varsa onları küresel güçlerin hesabına çözdürmek bu işin tabiatı gereğidir.

Hızlı günler bizi bekliyor vesselam. Zaten ‘Bu ülke dinamik bir ülkedir’ demek de ‘Bu ülkede her dem heyecan vardır’ demektir. (Futbol liglerimiz hariç..)

Ne diyelim; eski şarkılardan gidelim:

“Hâlâ seni ilk gün gibi sevmiyorsam kahrolayım!”

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.